07 Eylül 2014

ROMA & NAPOLİ 2014

Evet dostlar. Nihayet geldik İtalya seyatinin yemek duraklarına. Gitmeden önce arkadaşlardan, internetten gerekli araştırmalar yapıldı elbette. Gidilecek yerler belirlendikten sonra Foursquare hesabımda yapılacaklar listeme kaydedildi. Bunu yapmanın  güzelliği şu : Gittiğiniz yerde o listeyi açtığınız vakit bulunduğunuz noktaya en yakında olan yerden başlıyor. Böylece siz işaretlediğiniz noktalara yakınlardaysanız bulma şansınız artıyor. Bu yöntemi tavsiye ederim. Gitmeden önce biraz çalışmak gerektiriyor ama çalışmadan da olmuyor elbette.

Roma’da ilk durağımız Obika Mozzarella Bar. İstanbul’da gidemedik, Roma’da bulduk! Şehrin merkezinde yer alıyor. Pazar günü yürürken karşımıza çıkınca değenlendirmemek olmazdı elbette.

Bruschetta ve mozarella ile başladık tabi. Şunu belirtmem lazım. Özellikle bruschetta’larda domatesin rengini göstermek için renk filtreleri kullanmadım. Gördüğünüz ve göreceğiniz domates renkleri tamamen gerçektir! Renk zaten kendisi konuşuyor, benim üstüne diyecek pek bir şeyim kalmıyor. İçinde çok az taze fesleğenle son derece sade ama bir o kadar lezzetli bir bruschetta. Nihayetinde domates ve ekmek olarak bakmamak lazım. Zaten tadını alınca öyle bakamıyorsunuz, domatese bakakalıyorsunuz! İnsan bu domatesi görünce ve tadını alınca bizim memlekette yediklerimiz ne acaba diye düşünmeden edemiyor. Şu anda domatesin mevsimi. Bir çok evde Ayaş domatesleri alındı, işlemlerden geçirildi ve saklandı. Ama o Ayaş domatesinde bile bu lezzet yok ne yazık ki. Bizim günahımız ne Allah’ım? Bir domatesi bile bu kıvamda yiyemiyoruz? Hem de tarım ülkesiyiz diye geçiniyoruz. İşin diğer yönü ise şu : İtalyan mutfağında malzeme öne çıkıyor. Kendilerine özgü son derece kaliteli ve lezzetli malzemelerle harikalar yaratıyorlar.  Pişirme tekniği, aşçının becerisi  2. planda kalıyor. Bu kadar kaliteli peynir ve domates bizim ülkeye gelmediği için İtalyan lokantaları hep arada kalıyor. Neyse lafı uzattım. Burada kesiyorum. Kusura bakmayın :)

Mozzarella ise bir başka hikaye. Böylesi de bizde yok! İstanbul’da Eataly’de ve 2-3 yerde vardır diye düşünüyorum, gerisi uzak ara aşağıda.

Margherita pizzanın hikayesini şimdi anlatmayacağım, o Napoli’de. Ama Obika’nın da Margherita’sı enfes. Hamurun dışı hafif kıtır. Ama içindeki domates ve mozarella pizzayı başka bir boyuta taşımış. Muazzam!

Tiramisu’nun kremasına söyleyecek sözüm yok. Gayet lezzetli. Lakin savoiardi’ler kahve ile pek fazla halvet olamamış. 2 kaşık aldık ve itiraz ettik. Mutfağa götürdüler, yenisini getirdiler. Hatalarını kabul edip özür dileyerek. Teşekkür ettik, tiramisu’yu bitirdik :)

Foursquare : Obika Mozarella Bar

Vatikan ziyaretinin ardından yine Foursquare’e baktım ve kilisenin arka tarafında İtalyanların ve turistlerin akın ettiği Pizzarium’a yürüdük. Pizzarium ayaküstü bir mekan. Tepside dilim pizza satıyor. Pizza hamuru klasik ince İtalyan pizzasından biraz daha kalın. Çeşit bol. Sürekli fırından yeni pizza çıkıyor. Elinize tutuşturdukları kartona pizzanızı alıp dışarıda kaldırıma çöküp yiyorsunuz.Çok konforlu değil. Hele ki yürüyerek giderseniz.

Pizza çeşitlerinde ise sınır yok, patlıcanlı, kabaklı, biberli,ton balıklı vb. Ayrıca bunların ikili kombinasyonları. Margherita pizza hemen bitiyor, beklemeniz lazım! Hatta bekleseniz de benim gibi yetişememe ihtimaliniz var!

Ispanaklı ve pancarlı pizzada ıspanak lezzeti çok öndeydi. Ispanak ve pancar ikilisi de kötü olmamıştı açıkçası.

Ama benim favorim patatesli ve mozzarellalı pizza oldu. Haşlanmış patates ile mozzarella karışıp fırında iyice pişince ortaya çok güzel bir lezzet çıkmış. Tavsiye ederim.

Foursquare : Pizzarium

Vee geleliimmm Alfredo’ya. Hani ülkemizde Fettuccini Alfredo Tavuklu ismiyle satılan muhtereme :)  Oradayken Instagram hesabıma yazmıştım. Bunu Roma’da yiyen ve bize getirmeyi kafasına koyan şahıs, her kimse saygılar sunarım, sayesinde yıllar önce tanıştık bu lezzetle, muhtemelen şöyle düşündü : bu meret sonuçta krema ve makarna, en azından bizim ülkemizdeki algı böyle olacak. Bu şekilde satmaz. En iyisi buna biraz et ekleyelim, tavuk daha uyumlu olur, bu şekilde satabiliriz diye düşünmüş olsa gerek. Doğru da düşünmüş, başka türlü satmazdı :)

Il Vero Alfredo, 1908′den beri aynı işi yapan bir aileye ait. Kendi isimleriyle anılan fettuccini’nin de mucidi. Aşağıdaki resimde, Instagram’da kendim olarak tanıttığım bıyıklı kişi :) , 3. kuşak ve bu bıyıkları işletme ile özdeşleşmiş. Yanında ise Profesör Zikiki :)

Başlangıç olarak mozzarella di bufala(manda mozzarellası) aldık. Bu peynirin özelliği %100 manda sütünden yapılması. İnek sütü karışımı veya %100 inek sütünden yapılan mozzarellalar da ayrıca menülerde yer almakta. Ama bulmuşken manda mozzarella yemek daha doğru.

Peyniri kesince süt gibi suyunun akması suyu yok mu ah o suyu, beni benden alandır o. Tadı ise bir başka güzel. Dilinizin üstünden kayıp gidiyor. Çook acaip bir peynir bu!

Az sonra 2 kişilik Fettuccini Alfredo büyükçe bir tepside garsonun kucağında geldi. Kendinden emin hareketlerle masada iyice karıştırarak bir şov yaptı ve 2. tabağa yarısını koyarak paylaştırdı. Burada bir tüyo  size : Fettuccini’nin iyisi geldiği tepside kalandır. Tabağa alınan biraz daha sade. Lezzeti ise neden bu kadar ünlü olduğunu doğrular nitelikte. Kreması, peyniri, hamurun tadı, hepsi güzel, çok güzel.

Roma seyahatinde Il Vero Alfredo’yu ıskalamayın sakın dostlar.

Foursquare : Il Vero Alfredo

Bir diğer gece Roma’da merkeze yakın sokaklardan birinde kalabalık gördüğümüz için girdiğimiz bir yer oldu Taverna Antonina. Gelen tiplerin yarısı İtalyan yarısı yabancıydı, fena bir oran değil aslında. Spaghetti Vongole benim her zaman favorilerimdendir. Ne kadar yesem de bıkmam. Görüntüsü güzel, ev yapımı spaghetti harika. Kum midyelerine zaten  bir şey denmez. Sosu sade ama çok lezzetli. Ben bu sosta hafif bir deniz tadı almayı seviyorum. Taverna Antonina’nın Vongole’si de o deniz tadını verdi. Fazlasıyla memnunum yemeğimden.

Diğer tercihimiz ise Spaghetti Cacio e Pepe. Cacio peynir anlamına geliyor. Bu yemekte kullanılan peynir Pecorino Romano. Pepe ise karabiber. Pecorino bir tür koyun peyniri, sosunda tereyağı ile birlikte kullanılıyor ve kalın çekilmiş karabiber ile bu lezzet tamamlanıyor. Hepsi bu kadar. Muhteşem bir sos, spaghetti ile birleşince uçmuş. Cacio e Pepe’yi bulduğunuz yerde kaçırmayın derim dostlar!

Foursquare : Taverna Antonina

Aşk çeşmesine açılan sokaklardan birinde Vineria il Chianti bir arkadaşımın tiramisu için tavsiyesiydi. Lakin hep yanlış zamanlarda gittiğimiz için bir türlü tiramisu yiyemedik. Çok aç olduğumuz bir gün yemeğe oturduk. Şu kadarını söyleyebilirim. Genelde şehir merkezinde, ana caddede, en turistik bölgede bulunan yerlerde yemek yemem. Deneyelim dedim. Lazanya ile başladık. Lazanya vasatı geçemedi. Domates sosu çok zayıf. Buralarda ne domatesler, ne soslar yemişiz. Bu hiç kesmedi açıkçası.

Ispanak ve ricotta peyniri dolgulu ravioli de vasat seviyede. Üstünde ciddi miktarda sos olmasına rağmen lezzet fakiri. Kısacası Vineria il Chianti yemek anlamında sınıfı geçemez. Tiramisu için birşey diyemem.

Foursquare : Vineria il Chianti

Taverna Rossini, kaldığımız evin çok yakınında, o semtte(Parioli) meşhur olan bir mekan. Yan yana 2 işletmesi var.  Pizzeria ve balıkçı(pescatore). Melanzane alla Parmigiana güzel bir başlangıç. Patlıcan dilimleri arasında peynir ve bol domates, en üstte ise parmesan peyniri.   Fırından çıkar çıkmaz masanızda. Bu fotoğrafta da renk filtresi kullanmadım. Domatesin kendi rengi. Görüntü süper, lezzeti daha süper. Bu domatesi köseleye sürsen yedirir!! Bu kadar da iddialı söylüyorum!

Porcini mantarlı fettuccini oldukça vasat. Porcini mantarlara yazık etmişler. Miktarı fazlasıyla yeterli ama lezzeti için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Kuşkonmaz ve kabaklı risotto, fettuccini’nin kötü etkilerini silmekle kalmıyor, beni benden alıyor. Sebze suyu ile yapılmış, tereyağlı ve peynirli risotto gerçekten çok başarılı. Ustanın ellerine sağlık.

Foursquare : Taverna Rossini

 

Efendim gel gelelim Napoli’ye. 2 gün de Napoli’ye gidelim dedik. Ağustos ayında Napoli’ye gitmenizi çok tavsiye etmiyorum dostlar. Çünkü listemde bulunan 4 pizzacıdan 3 tanesi kapalıydı. Ağustos genelde tatil ve tadilat ayı. Turistik sezon demeyip dükkanı komple kapatıyor bu İtalyanlar.

Şehir merkezinde yürürken önünde kuyruk olan bir pizzacı gördük. İsmi Di Matteo. 100 yıllık bir restoran. İçeri girdik ve derhal 2 pizza söyledik. Bu arada ben merakla fırına gittim, pizza yapılışını kontrol ettim. Odun ateşi kullanılıyor. Sirkülasyon çok hızlı olduğu için son derece hızlı ve seri çalışıyorlar. Hamuru açan usta yandaki sosçuya veriyor. Sosçu gelişigüzel ve gayet özensiz hareketlerle pizzayı sosluyor, peynirleri rasgele koyuyor ve fırına gönderiyor.

Bir kısım pizza da dükkanın önünde camekanın içinde duruyor, insanlar  buradan alıp gidiyor.

İlk önce beyaz 4 peynirli pizzamız geldi. İçinde provolone, mozzarella, gorgonzola ve parmesan peynirleri var. Üstünde de çok az miktarda fesleğen yaprakları. Peynirler birbirinden harika, karışınca daha harika. Anlatılacak gibi değil, yemek lazım. Hamur da çok başarılı. Kenarları biraz kalın, ortası ince. Tipik Napoli pazzası.

Ve Margherita pizza masada. Ne kadar gelişigüzel açıldığına dikkatinizi çekerim. Lakin domates yine acaip bir domates. Üstünde mozzarella peyniri ve fesleğen yaprağı ile muhteşem bir lezzet. Burası bizim gidilecekler listemizde yer almasa da rahatlıkla gidilebilecek bir mekan. Pizza fiyatları Napoli’de aniden düştü. Margherita pizza 3 euro!

Foursquare : Pizzeria di Matteo

Di Matteo’dan çıkışta karşı sırasında bir fırın gördük. Vitrinde çeşit çeşit tatlılar vardı. Benim gözüme hemen cannoli çarptı. Aslen Sicilya tatlısı olan cannoli, içinde krema, ricotta peyniri ve domates kabuğu rendesi var. Dışındaki hamur kızartılıyor. Napoli’nin dar ara sokaklarında bir fırında görünce kaçırmamak lazım.

İşte budur arkadaşlar. İçinin lezzeti kelimelere sığmayacak cinsten.

Yeri gelmişken Baba filminin unutulmaz sahnesini de hatırlamadan edemeyiz değil mi?

Leave the gun, take the cannoli :)

Napoli tarihi merkezinin sokaklarında dolaşırken karşımıza bu defa 80 yıllık çikolata ve dondurma markası Gay Odin çıktı. Napoli’nin Ağustos sıcağında derhal içeri girildi ve bu güzel dondurmalardan 3′er külah alındı. Kişisel favorim dark çikolatalı.

Foursquare : Gay Odin

Piazza Plebiscito’nun yanıbaşında bulunan Caffé Gambrinus bölgenin en meşhurlarından. Ben soğuk kahve istedim. Espresso buzu gerçekten çok iyi fikir. Sıcak havalarda güzel oluyor. Ücretsiz wi-fi, güzel konumu ve lezzetleriyle Caffé Gambrinus herkesin dinlenme noktası.

Foursquare : Caffé Gambrinus

Ve gel gelelim Napoli’nin en can alıcı mekanına. Hikayeyi bilenler vardır elbette. İtalya Kraliçesi Margherita Napoli’de bu lokantada, yani Brandi’de bir pizza ister ve kendisine özel olarak bu pizza yapılır. Aslında formül son derece basit, malzemeler az ama öz. Klasik hamur üstünde domates sos, mozzarella peyniri ve en üstte fesleğen. İtalya bayrağı tri colori’nin renkleri. Gündüz rezervasyon yaptırmadık ama akşam 8′de gittiğimizde bize 9′a yer buldular. 1 saat sonra masamız hazırdı!

Öncelikle yine mozzarella di bufala ile başladık. Bu da güzel, bu da güzel. Kesilince içinden akan suya dikkatinizi çekerim.

Pizza olarak önce Marinara istedik. Çok basit bir pizza. Domates ve sarımsak. Ama böyle mi leziz olur? Evet böyle olurmuş.

Ve geldik icat eden yerde yiyeceğimiz Margherita Pizza’ya. Aslı budur dostlar. Domates, mozarella ve fesleğen.

Foursquare : Brandi Pizzeria

Tekrar Roma’dayız. Benim favori mekanım Pantheon’a çok yakın bir ara sokakta bulunan Taverna del Seminario aşırı uygun fiyatları ile her daim kalabalık bir mekan. Gnochetti ile bir başlangıç fena olmaz diye düşündük ama düşündüğümüz kadar iyi bir başlangıç olmadı. Vasat minik gnocchi’ler, daha da vasat bir sos. Olmamış.

Tagliolini allo Scoglio, midye ve domates soslu tagliolini. Yeterli miktarda midye var diyebilirim ama lezzet olarak bu da sınırlı kalmış.

Cacio e Pepe de beklentinin uzağında. Hatta hayalkırıklığı. Sonuçta Taverna del Seminario fiyat hariç hiç bir şey sunmuyor. Koskoca Roma’da gidilecek çok daha güzel yerler var. Uzak durun!

Foursquare : Taverna del Seminario

Roma’da son durak Zio Ciro. Piazza Navona’ya çok yakın bir noktada. Yine bir bruschetta ve mozzarella ile başladık. Resimde yine filtre yok. Doğal renkler, doğal lezzetler. Şu an bunları yazarken o anları tekrar yaşadım da, ne büyük mutluluktu o lezzetlerin tadına bakmak.

Risotto ai Frutti di Mare. Deniz mahsullü risotto. Midye, karides ve kalamarla dolu bir risotto. Alabildiğine dolu, alabildiğine deniz tadında.

Porcini mantarlı ev yapımı papardellenin sosu az olsa da tadı fena halde güzel. Ev yapımı makarna da ayrı bir güzel oluyor.

Foursquare : Pizzeria Zio Ciro

İşte 1 hafta böyle geçti dostlar. Daha gidilecek pek çok yer elbette ama Roma bir başka güzel. Devamını getirebilmek dileğiyle.

Selamlar, sevgiler

Oburcan

Yazar : oburcan (214 Posts)

[email protected]


ROMA & NAPOLİ 2014 için 4 yorum:

  1. Bu seyahat bizi çok yıprattı, çooook! :)

    Cevapla
  2. Pingback: Jay

  3. armizzio:

    Napoli’de Da Michele’yi es geçmişsin Oburcan. on numara esnaf pizzacısı.

    Cevapla
    • oburcan:

      Armizzio,
      ne yazık ki Ağustos ayında gitmem nedeniyle kapalıydı :(
      Gelecek sefer inşallah.
      Tavsiye için teşekkürler. Yenilerini beklerim.
      Selamlar
      Oburcan

      Cevapla

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

     

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Pubcon 2014